İçeriğe geç

Hikayedeki çatışmalar nelerdir ?

Hikayedeki Çatışmalar: Gerçekle Yüzleşmek

Bazen hayat, bir hikâyeye dönüşür; içinde kaybolduğumuz, anlamaya çalıştığımız, çözmeye çalıştığımız çatışmalarla dolu bir hikâye. Kayseri’de, sokaklarını girdiğimde hep bir şeylerin eksik olduğunu hissettiğim bir dönemde, bir arkadaşımın bana yazdığı bir mektup, tam da böyle bir hikâyenin içinde bulmamı sağladı. Bu mektup, yalnızca iki sayfadan ibaretti ama her satırında o kadar çok şey vardı ki, bir insanın ruhunun derinliklerine inmiş gibi hissettim. Her satırda, iki dünyanın, iki zıt duygunun çarpıştığını gördüm.

Bir Mektup, Bir Çatışma

Mektubu açtığımda, kelimelerden önce yalnızca bir boşluk hissettim. Hani bazen, bir şey beklerken uzun süre sessizliğin içinde kaybolmuşsundur, sonra birden o beklediğin şey gelir ve seni yıkmaya başlar. O hissi yaşadım. Arkadaşım, hayatını anlatıyordu, ama aslında o hayatın sadece bir parçasıydı. Birçok kez okudum, birkaç kez de sinirlenip kapattım. Kendimi çok yabancı hissettim. Hem bir çözüm bekliyordum, hem de bir çıkış yolu. Ama her şey bir belirsizlikle doluydu.

Çatışmalar çok derindi. İlk çatışma, içsel bir çatışmaydı. Arkadaşım, bir şeyin peşinden gitmek istiyordu ama ailesinin ona dayattığı, kendi içindeki “doğru” olma isteği ile çatışıyordu. Kimlik, değerler, hayatın ne olacağı gibi konular arasında sıkışıp kalmıştı. Bunu ne kadar iyi biliyordum, çünkü bazen ben de kendimi aynı şekilde hissediyordum. O “doğru”ya ne kadar sadık kalmalı, ne kadar taviz vermeliydim? Bu mücadele, aslında herkesin hayatında bir şekilde var. Bir yanda toplumsal normlar, diğer yanda ise bireysel istekler ve arzular. İşte o zaman fark ettim, belki de hayat, sadece bir tercih değil, sürekli bir savaş.

Gelecek Mi, Geçmiş Mi?

Bir diğer çatışma ise geçmişle geleceğin savaşıydı. Mektubun sonunda, arkadaşımın hayal kırıklıklarını okumak beni sarstı. Geçmişte yaşadığı bir hata, tüm geleceğini etkilemiş gibiydi. “Bir adım daha atamam,” diyordu, “çünkü geçmişim hala peşinden geliyor.” O an, kendi hayatımda geçmişin nasıl bazen bir gölge gibi seni takip ettiğini düşündüm. Geçmişin etkilerini kırmak kolay değildir. O da bu yüzden korkuyordu. Geleceğe adım atmak, geçmişi geride bırakmaktan daha zor geliyordu.

Ben de düşünüyorum bazen: Gerçekten geçmişi bırakabiliyor muyuz? Ya da, bir şeyler yanlış giderse, o hatayı telafi etme şansı var mı? Gelecek, her zaman karşımıza bir belirsizlik olarak çıkıyor. O belirsizlikle yüzleşmek, çok daha zor. Ama bazen, belirsizliğin içinde kaybolmak, kaybolduğumuzu hissetmek bile, yeni bir başlangıç olabilir.

Kendi Kimliğinle Yüzleşmek

Mektubu okurken, en fazla hissettiğim çatışma, aslında kimlik çatışmasıydı. Arkadaşım, “Ben kimim?” sorusunun cevabını arıyordu. Hayatındaki herkes ona kim olması gerektiğini söylüyordu. Ancak, kendi kimliğini bulmak o kadar da kolay değildi. Herkes birilerine benzemek zorunda mıydı? Kendi olabilmek, başkalarından farklı olmak, her zaman zor olmuştur. Ama belki de en zor olan, gerçekten kendi kimliğimizi bulduğumuzda, başkalarının bize olan bakışlarını değiştirecek cesareti bulmaktı. O an, aslında bu çatışmanın en önemli sorusunun, “Ne kadar kendimiz olabiliriz?” olduğunu fark ettim.

Hepimiz bir şekilde bu kimlik mücadelesi veriyoruz. Toplumda kabul görmek için ne kadar kendimiz olabileceğiz? Kendimize bir yer edinmek, bir kimlik oluşturmak, toplumun bizi nasıl algıladığına göre şekillenir mi? Her insanın, toplumla uyumlu olmak için gösterdiği çaba, bu çatışmanın parçasıydı.

Sonuçta Ne Değişti?

Mektubu okuduktan sonra biraz kaybolmuş hissettim. O kadar çok karmaşa, o kadar çok soruyla doluydu ki; hiçbir şeyin kesin olmadığını fark ettim. Bu çatışmalar aslında, her insanın yaşadığı, çözülmeye çalışırken bir türlü bitmeyen duygusal bir döngüydü. Sonra düşündüm; bu hikâyelerdeki çatışmalar bizi tanımlar. Kim olduğumuzu ve ne olmak istediğimizi anlamaya çalışırken, içsel çatışmalarımızı kabul etmek gerekir. Çünkü bu çatışmalar, bir şekilde bizleri biz yapan unsurlardır.

İçimizdeki savaşı kaybettiğimizde, belki de kazandığımız tek şey, daha dürüst bir insan olmamızdır. Ve belki de, bu çatışmalar hep olacak. Bir yanımız her zaman geleceği arzulayacak, diğer yanımız ise geçmişin izlerini taşıyacak. Ama bu çatışmalar, bize gerçekliği gösterecek. Kim olduğumuzu, neyi umduğumuzu, ve neyi kaybettiğimizi…

Yani, çatışmalar birer fırtına gibidir. Geçer, ama sonrasında daha sağlam durabilmek için öğrettikleriyle birlikte ilerlersiniz.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort
Sitemap
ilbet girişcasibom